Göksel sarayın bekçisi.

 


Yoldan geleli birkaç saat olmadan buralara uğramak istedim. Aslında tatildeyken çok yazmak istedim, her seferinde bilgisayarımı alıp geri bıraktım. İçim hem çok coşkuluydu hem de oldukça sakindi. Bir türlü kelimeleri nasıl çıkaracağımı, ne yazacağımı ya da ne yazmak istediğimi anlayamadım.

Tatile gidince kendimi savaştan çıkmış gibi hissettim, buraya yazmaya başladığım günden beri size hayatımın büyük bir değişimden geçtiğini ve bir düzen oluşturmaya çalıştığımı, iyileşme sürecimi anlatıyorum. Anlayamadığım tek bir şeyi ise şimdi anladım; hiçbir zaman bir düzen olmayacak, iyileşme süreci ancak öldüğüm zaman sonlanacak ve değişim nefes aldığım sürece devam edecek.

Hani hep bildiğimiz şeyler olur ama içsel olarak kabul etmemişizdir ya bu durum onlardan biri oldu benim için. Nasıl olduğuna gelirsek şöyle anlatayım. Değişimden geçerken katılaştığımı hiç anlamadım, hep sınırlarım vardı ama o sınırları tebeşirle kalınlaştıkça kalınlaştırmışım. Her şeyi kendime bir tehdit unsuru olarak görmeye başladım. En yakın arkadaşımın eleştirisini, ailemin uyarılarını, yeni tanıştığım insanı, işimi vs. derken rahat bir insan olmaktan çıktığımı anlayamadım.

Elbette ki bunlar yaşanılan kötü deneyimlerin bir parçasıydı. Başarısız bir ilişkinin eseri, temeli oluşturulamayan işlerin sağlam olamayışı, yaşamak istediğin hayat ile yaşadığın hayat arasında verdiğin mücadele derken duygularından arındığını farkına varamıyorsun.

Son iki senenin tüm yıkıntısının altından özellikle tatilimin son birkaç gününde kalktım. İçimde sürekli konuşup duran, sınırlarımın altına ezilmemi sağlayan o ihtiyarı susturdum ve yerine gençliğini yaşaması gereken genç bir kadın olarak devam ettim.

Tatil dönüşü çenen pek bir düşmüş, diyorsanız doğru. Buraya her seferinde yazmak, kimlerle konuştuğumu bilmeden kalbimden geçenleri aktarmak o yaşlıdan biraz daha kurtarıyor. O yüzden altında ezildiğim sınırlarımı biraz daha gevşetene kadar buralardayım, az daha sabredin.

Beni korkutan şehrin telaşı arasında yaşadığımı unutmak. Hepimizin zaman zaman dert ettiği bu konu nedense bu sefer ödümü koparıyor. Tutkuyu aldığın zaman bir daha onu bulamayacağın düşüncesinin ta kendisi. Bir yerlerde ona yine denk geliyorsun ama ya denk gelmezsek ya hayata göz ucuyla bakakalırsak ne yapacağız? Akış bizi nereye götürecek, değişim hangi yönde devam edecek bilmiyorum ama yolumu bulmak için ruhuma dokunan şeyleri bedenime kazıdım.

Çocukluğumdan beri en sevdiğim olay gökyüzünü izlemek ne zaman sıkılsam ne zaman çok mutlu olsam kafamı kaldırır duygularımın akmasına izin veririm. Hatta kahkaha atarken kafamı kaldırarak gülüyormuşum. Her fırsatta yukarının dünyasını keşfetmeye çalışıp okuyup, izlerim. Mitolojik hikayesini en sevdiğim, astrolojik olarak da – astrolojiye inanmayanlar burun kıvırmalarınızı görebiliyorum- önemli bir yere ait olan Sirius ilgi alanımda. Bu tatilde Sirius takım yıldızının dövmesini yaptırdım. Orada olduğumda nasıl bir insan olduğumu unutmamak, karar verirken sınırlarıma çarptığımı hissettiğim anda durmak için. Elbette ki sınırlar kim olduğumuzu belirliyor. Sınırların olmasını, sınırları olan insanları severim ancak benim sınırlarım artık yaşamdan kopmamı sağlamaya başladı. Sınırlar kim olduğumuzun kanıtıyken ben kim olduğumu kaybetmeye başladığımı anladım ve bu beni mutlu olmaktan çok uzağa taşıdı. İşte tekrar bir şeyler değişmeli, dediğim noktaya geldim. 

Sirius Antik Mısır uygarlığında Ra’nın güneşi olarak görülmektedir. Bir anlamda Sirius, güneş sisteminin güneşidir. Ben soruların arasında kaybolurken Güneş kalbimin tüm sıcaklığını yaratırken, Sirius yolumu kaybetmeden o sıcaklığı hiç kaybetmememi sağlasın istedim.

Biliyorumm çok ciddi ve ağır bir yazı okudunuz. Son günlerde beni fazlasıyla şaşırtan olaylar ve insanlar ile karşılaştım. Sorgusuz sualsiz arkama bakmadan yoluna devam ettiğim insanların hırslarının yaralayıcılığına maruz kalırken polyannacılığım pek bir devreye giremedi ama unutmayın ki bunu da halletcezzzz.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Telaşsız Bir Hayatın Kıyısında.

Güneşin Doğduğu Yerde Kadınlar Var!

Yorgunluk, Umut ve Sessiz Bir Çığlık.