Dünyaya açılan kapılar.
Açıkçası bu sefer gerçekten neden bahsedeceğimi bilmeden geldim buraya. Bir önceki sohbetimizdeki gibi aşırı gaza gelmiş değilim ya da öncekiler gibi bir aydınlanmam yok. Biraz fazla olan koşturmacanın içinden aniden kopup kendimle baş başa kalınca galiba ne hissedeceğimi bilemedim.
Maalesef covid pozitifim şu anda ve umuyorum ki en ağır günleri geride bıraktım. Mecburiyetten dolayı gerçek anlamda dört duvar arasındayım ve kurdukça kurasım, sardıkça sarasım geliyor bir şeylere. Ne hissettiğimi çözemediğim bir yerdeyim şu an, öncesinde yine nerede olmak istediğime dair bazı hesaplar yaparken bir anda burada olmak beni garip hissettirdi.
Birkaç zamandır kaçış planları yapıyordum, kaçış demeyelim ama yollarını arıyordum diyebiliriz. Bir an oluyor ve tam istediğim yere geldim derken orada boğulmaya başlıyorum. Orada beni neyin mutlu etmediğini bulamıyorum ya da bir şey mutlu etmeli mi onu da bilemiyorum gerçi.
Olduğum yere sığamamak beni dünyaya açılan kapıların nereler olabileceği konusunda dürtükleyip duruyor. Gitmek hep aşırı cazip geliyor. Gittiğimiz yerlerde bir şeylerin yoluna gireceği düşüncesi hepimizi kandırıyor biliyorum, ama benimki zaten doğduğum andan beri bir yerde kalamamanın hikâyesi. Bu yüzden kalmak ruhumun kabul edebileceği bir noktada değil.
Bugün okuduğum bir kitapta huzuru aramanın bizi sadece bir kalıpta tutmaktan başka bir işe yaramadığını, duygularımız konusunda kendimizi gereksiz yere darladığımızı ve olan neyse onu kabul etmemiz gerektiğinden bahsediyordu. Biraz sığ ve klişe geldi. Evet, klişe bizim işimiz ama yani keyfimin olmadığı yeri de böyle olması gerekiyor diye neden kabul edeyim yahu, çok saçma. İnsan olağan bir varlık değil ki.
Öfff sürekli ergenliği aşamamış insan gibi benden ne olacak böyle, diyip diyip duruyorum. İnsan olmak sadece neyimize yetmiyor ki? İlla bir yerde yönetici, bir dost, bir sevgili yok işte gelecekte eş, anne, teyze falan diye diye kalıplara girmekten insanlıktan çıkıyoruz.
Bugün okuduğum bir kitapta huzuru aramanın bizi sadece bir kalıpta tutmaktan başka bir işe yaramadığını, duygularımız konusunda kendimizi gereksiz yere darladığımızı ve olan neyse onu kabul etmemiz gerektiğinden bahsediyordu. Biraz sığ ve klişe geldi. Evet, klişe bizim işimiz ama yani keyfimin olmadığı yeri de böyle olması gerekiyor diye neden kabul edeyim yahu, çok saçma. İnsan olağan bir varlık değil ki.
Öfff sürekli ergenliği aşamamış insan gibi benden ne olacak böyle, diyip diyip duruyorum. İnsan olmak sadece neyimize yetmiyor ki? İlla bir yerde yönetici, bir dost, bir sevgili yok işte gelecekte eş, anne, teyze falan diye diye kalıplara girmekten insanlıktan çıkıyoruz.
O kadaaarr uzaklara gitmek istiyorum ki anlatmam. Şu an her şeyi bırakıp tüm bu kalıpların beni bulamayacağı bir yer mümkünse eğer orada olmak istiyorum. Toprağa bir şeyler ekip, sadece birileriyle konuşsam yeterli olmaz mı? Bildiğiniz üzere konuşmayı çok seviyorum, susarak bir şey yapamam ben.
Hastalık varoluşsal sancılarımı ortaya çıkarırken ve ben hangi ülkelerde yaşayabilirim, diye bakmaya başlamışken iki haftalık karantina sürem bitince işe gideceğimi ve hayatın koşturmacası içerisinde o kalıpların hepsine girmeye devam edeceğimi farkındayım.
Bakın içime sıkıntının sıkıntısı da çöktü iyice. Buraya gelmeden önce daha az dertliydim gibi ama artık olan oldu, diyip daha fazla derde batırmadan kendimi gidiyorum. Bu arada sizin etkili bir kaçış planınız varsa bana da iletirseniz çok müteşekkir olurum. Hem ne demişler, akıl akıldan üstündür. Beklerim..
He bir de eklemeden geçmeyeyim bunu söylemezsem olmaz. Hiçç koku almıyorum, bir tane bile. Yemek yemeden, su içmeden bile bunları koklayan ben için tam bir kâbus.
Yorumlar
Yorum Gönder